15 Mayıs 2011 Pazar

İlk Gözlük

  Şüphesiz tarih boyunca tüm insanlarda görme kusuru olmuştur. 13. Yüzyılda gözlük ortaya çıkıncaya kadar gerek doğuştan gerekse sonradan göz bozukluğu olan insanlar, ömürlerini böyle geçirmeye, iş yapamamaya hatta evden dışarı çıkamamaya mahkumdular.
 

  Aslında gözlüğün ana malzemesi olan camın tarihi 4500 yıl evveline kadar gidiyor. Antik dünya insanlarının optik hakkında bilgileri olduğu, camın belirli bir formunun cisimleri büyüttüğünü fark ettikleri biliniyor.

  Halta milattan önce l000 yıllarına ait, büyüteç olarak kullanılmış cam örneklerine Girit'teki kazılarda rastlanılmıştır. Ne var ki büyütecin cam haline gelmesi çok zaman aldı. Gözlüğü ilk bulan kişinin kim olduğu bilinmiyor. İnsanlık tarihinin büyük teşekkür borçlu olduğu, bu parlak buluşu gerçekleştiren kişinin kim olduğu bütün araştırmalara rağmen hala sırrını koruyor.

  Bu kişinin 1250 veya 1280 yıllarında Venedik'te yaşamış olması büyük bir olasılık, çünkü 13. Yüzyılda, Ortaçağda Venedik, İtalya'da cam üretimiyle ünlü olan bir yerdi. İlk gözlüklerin mercekleri konveks, yani dışbükeydi ve sadece yakını görme problemi olanların işlerine yarıyordu. Uzağı görme sorunu olanların derdine çare olacak konkav (içbükey) merceklerin üretilmesi için yüzyıl geçmesi gerekecekti. Görüldüğü gibi gözlüğün tarih içindeki gelişmesi oldukça yavaştır.

  Uzağı görme sorununu yani miyopluğu düzeltecek merceklerin ancak 15. yüzyılda yapılabilmesinin sebebi o tarihlerde, gözlüğün daha çok yakını okumaamaçlı kullanılması, uzağı görememenin o kadar önemsenmemesi ve içbükey merceklerin imalinin daha zor ve pahalı olmalarıydı. Gözlük icat edildikten ancak 350 yıl sonra düşmeden yüzün ortasına tutturulabildi. Aslında bu gözlük tarihindeki en son ve önemli buluştu. Edward Scarlett 1730'da Londra'da sabit gözlük sapını icat etti. Saplar kafaya göre ayarlanabildiği için gözlük burun üzerine daha az ağırlık yapıyor, düşme tehlikesi de önlenmiş oluyordu.

  Ancak tüm bu yavaş gelişmeye karşın gözlüğün insanlığa hizmeti büyük oldu, en azından onların yaşama bağlılıklarını arttırdı. Matbaanın icadından, basılan kitap ve gazete sayısının artmasından sonra gözlük lüks olmaktan çıkıp tam bir ihtiyaç oldu. 14. Yüzyıl ortalarında İtalyanlar gözlük camlarına belki şekillerindeki benzerlikten dolayı 'mercimek' anlamında 'lenticchie' adını verdiler.

  İngilizcesi de 'lentis' olan mercimek, yaklaşık iki yüzyıl gözlük camı anlamında da kullanıldı. Günümüzde kullanılan 'lens' adının kökeni de bu sebeple mercimeğe dayanıyor. İlk gözlükçü dükkanı 1783'de Philadelphia'da açıldı. Francis Mc Allister dükkanında gözlükleri bir sepetin içine yığıyor, müşteriler de bunları tek tek deneyerek gözlerine uygun geleni alıyorlardı.

  İlk güneş gözlüklerinin 1430'lu yıllarda Çinliler tarafından kullanıldığını biliyor muydunuz? Ateşte dumanın isi ile kararttıkları gözlükler görme kusurlarını düzeltmek için değildi. Sanılacağı gibi Güneş'ten korunmak için de değildi.

  Çinliler başta mahkemeler olmak üzere bir çok yerde gözleri görünmesin, düşünceleri göz ifadelerinden belli olmasın diye bu koyu renkli gözlükleri takıyorlardı. Daha sonraları İtalya'dan Çin'e numaralı gözlükler de getirildi ama Çinliler onların da çoğunu iste kararttılar.



İlk Tren

  Tren bir ya da birkaç lokomotif tarafından çekilen veya itilen vagonlar dizisi.
Tren, dünyada ilk kez 1800'lü yılların başında, İngiltere'de kullanılmaya başlanmıştır. Tren, Richard Trevithick adında bir mühendis ile İngiltere'nin Pennydarran bölgesinde bir maden sahibinin iddialaşmaları yüzünden doğmuştur. Mühendis Trevithick, 10 ton ağırlığındaki demir yükü, kendi yapmış olduğu buharlı makineyle Pennydarran'dan Cardiff'e kadar raylı bir yol aracılığıyla hiç zorlanmadan taşıyabileceğini iddia ediyordu. Böylece 6 Şubat 1804 tarihinde Tram-Waggon adlı bir lokomotif 10 tonluk demir yükü ve ayrıca 70 yolculu bir arabayla Cardiff'ten hareket etti. 16 km uzunluğundaki Pennydarran-Cardiff yolu, beklemeler ve tamirler de hesaba katılırsa, tam 5 saatte aşılabildi. Elde ettiği bu başarılı sonuca karşın Trevithick'in şansı yaver gitmemiş bu yeni makineyi daha fazla geliştirememiş ve böylece makinenin o günlerdeki yaygın ulaşım aracı hayvanlardan daha üstün ve etkin olduğunu ispatlayamamıştır. İşte bu nedenledir ki, trenin bulunuşu, başka bir İngiliz'e, George Stephenson'a mal edilir. George Stephenson, daha sonraki yıllarda, peron, lokomotif ve vagon tasarımları çizmiş ve bunları gerçekleştirmiştir. Böylece o günün buharlı lokomotifi... gelişimin bir simgesi halini almıştır. Stephenson, 27 Eylül 1825 tarihinde yalnızca yolcu ve yük taşıyarak Dünya'nın ilk demiryolu taşımacılığını gerçekleştiren treni, İskoçya'da Darlingthon ile Stockton arasında kullanmıştır. Yine Stephenson, bu tarihten beş yıl sonra saatte 24 km hızla gidebilen ve Rocket adını taşıyan yeni bir lokomotif modeliyle büyük ticari önemi olan Liverpool-Manchester hattındaki yarışmayı kazanmıştır.
50 km uzunluğundaki Liverpool-Manchester hattından sonra, İngiltere'de on yıl içinde yapımı bitmiş veya tamamlanmış durumda olan demiryollarının uzunluğunun toplamı 2.000 km'ye ulaşmıştır. 1831'de Amerika Birleşik Devletleri'nde, 1832'de Fransa'da 1835'te Belçika ve Almanya'da 1837'de Rusya'da ve 1848'de İspanya'da demiryolu kullanılmaya başlanmıştır.

İllionis'te Tren

ABD'de Tren 1847



İngiltere'deki Tren 1892

İlk Teyp

    
  İLK KASET-TEYP
Hem çalan, hem de kayıt yapan ilk kaset-teypler, 1963 yılında İngiltere’de üretildi ve dünya pazarlarına sunuldu. Philips tarafından çıkarılan ilk model, Philips EL 3300?dü. Bu ilk kaset-teypten sonra, eski teyplerde kullanılan makaralar, yerlerini yavaş yavaş kasetlere bıraktılar.




  İLK STEREO TEYP
1949 yılında Chicago’da, Magnecord Co. adlı şirket tarafından düzenlenen “Ses Fuarı” nda Magnecord markasıyla tanıtıldı. Stereo teypler ise, General Motors firmasının isteği üzerine geliştirilmişti. Zira, stereo olmayan teyplerle alman motor seslerinin analizi, üretimim geliştirmek isteyen General Motors için yeterli olmuyordu. Bu nedenle, Magnecord Co.’ya motor seslerini stereo olarak kaydedebilecek bir aygıt sipariş etti. Ev tipi ilk stereo teyp, 1954 yılında Nevv York’ta, Livingstone Electronics adlı firma tarafından çıkarıldı. Şirket, aynı yılın Mayıs ayında da, stereo olarak doldurulmuş teyp bandlarını piyasaya sürdü. İlk çıkarılan stereo bandda, Schubert’in “Bitmeyen Senfoni” si ile, Sibelius’un “Finlandia”sı vardı.
  EV TİPİ İLK TEYP
1947 yümda Chio’da.Brush Deveiopment Co. şirketi tarafından Soundmirror (ses aynası) markasıyla pazarlandı. Bu aygıtta kullanılan bandlar, yanm saat süreliydi ve tanesi 2.5 dolardan satıldı. Önceden doldurulmuş bandlarm satışı ise, 1950 yümda, Nevv York’ta başladı. Recording Associates tarafından pazarlanan sekiz plastik banddan ilki, “Kokteyl Zamanı” adım taşıyordu ve içinde 11 şarkı vardı.
  PLASTİK BAND KULLANILAN İLK TEYP
Magnetofon adıyla, 1935 yılında, Berlin’de AEG tarafından üretildi. Band hızı, saniyede 75 cm İdi.
Savaş yıllarında, manyetik ses alma çalışmaları İngiltere ve ABD’de yerinde sayarken, Almanya’da bu konuda önemli gelişmeler kaydedildi. Bu gelişmeler içinde en önemlisi, 1940 yılında H.J. von Braunmühl ve W.Weber tarafından, oksit kaplı bandlara yüksek frekans kayıt özelliğinin kazandırılmasıdır. Savaştan soma, Berlin’deki AEG tesislerinde, müttefikler 18 adet bitmiş durumda Magnetofon ele geçirdiler. Bunlar, İngiliz, Fransız ve ABD işgal kuvvetleri tarafından paylaşıldı. 1945 yılından bu yana yapılan bütün teypler, işgal kuvvetleri tarafından el konan bu 18 teybin torunları olarak kabul edilebilir. Zira bu sanayi, gelişimini onlara borçludur.

       

İlk Elektrokardiyografi

 
  Elektrokardiyografi (EKG), kalp kasının ve sinirsel iletim sisteminin çalışmasını incelemek üzere kalpte meydana gelen elektriksel faaliyetin kaydedilmesi. Bu kayıt ile elde edilen grafiğe Elektrokardiyogram (EKG), kullanılan alete de Elektrokardiyograf denir. Bir akım yükselteci (amplifikatör) tarafından yükseltilen gerilimler genellikle ısıya duyarlı kâğıt üzerine kaydedilir.
  İlk elektrokardiyografi cihazını bir galvonometreden 1900 yılında geliştiren Hollandalı fizyolog Willem Einthoven bu keşfiyle Tıp Nobel Ödülü kazandı. Geliştirilen bu ilk cihaz 270 kg ağırlığındaydı. Elektrokardiyografi cihazı geliştirildikçe küçüldü. Bugün artık elle taşınabilen EKG cihazlarının ağırlığı 1 kg'ın altına inmiştir. Ayrıca daha ileri özel kayıt cihazları da mevcuttur. Bu cihazların çalışma prensipleri de Einthoven'in ilk cihazındakine benzer. Son zamanlarda bu sahaya bilgisayarlar da girmiş bulunmaktadır. Ayrıca EKG'yi aynı anda hem kağıda kaydetmek hem de görüntülemek (bir ekranda) mümkündür. Elde edilen bilgileri anında değerlendirip rapor veren cihazlar da mevcuttur.
  Kalp kası (myokard) kendi başına kasılma özelliğine sahiptir. Kalbin sinüs düğümü adı verilen noktasından çıkan düzenli tenbihler (uyarılar) özel bir iletim yoluyla adale hücrelerine varır. Dinlenmekteyken elektrik bakımından sakin (polarize) durumda olan hücreler, gelen tenbihle uyarılarak (depolarize olarak) kasılırlar ve boyları kısalır. Böylece kalp odacıklarını çevreleyen myokardın bütünü büzüşerek içindeki kanı büyük ve küçük dolaşıma gönderir. Buna kalp kasılması (sistolü) denir. Myokard hücreleri çok kısa süren bu kasılma döneminden sonra hemen eski elektrik yüklerini kazanarak tekrar sakin (polarize) duruma geçerler. Bu olay nabız sayısı kadar tekrarlanır. Nabız sayısı 60 olan kişide bu Depolarizasyon-Repolarizasyon olayı dakikada 60 defa tekrarlanır. Kalbin elektrik faaliyeti ile meydana gelen potansiyel değişiklikleri, kalp çevresindeki dokuların ve bilhassa kanın yardımı ile bütün vücuda aynı anda yayılır. Vücudun çeşitli yerlerine konan iletici uçlar (elektrotlar) vasıtasıyla ortaya çıkan elektrik değişiklikleri yükseltilerek kaydedilir. Vücudun çeşitli noktaları arasındaki potansiyel farkları kaydedilir ve o bölgeye göre adlar verilir. Her bir değişik bölge için çizdirilen elektrokardiyogram eğrisine derivasyon denmektedir. Normal EKG'de 12 ayrı derivasyonun kaydı yapılır.
  Önce hastanın kol ve bacaklarına elektrotlar bağlanır. 1. derivasyon, sol kol-sağ kol arasındaki farkı; 2. derivasyon, sağ kol-sol bacak arasındaki farkı; 3. derivasyon, sol kol-sol bacak arasındaki farkı gösterir. Bunlara standart derivasyonlar denir. Ayrıca yükseltilmiş (augmented) derivasyonlar vardır ki bunlarda vücudun üç elemanından (kol ve bacakların üçünden) gelen akımlar sıfıra indirgenip dördüncüsünden gelen akım kaydedilir. Bunlar da üç tanedir. aVR (sağ kol), aVL (sol kol) ve aVF (sol bacak). Vücut üyelerinden kaydedilen derivasyonlardan başka göğüs çevresinden alınan 6 çeşit derivasyon daha vardır (V1, V2, V3, V4, V5 ve V6). Bu şekilde kaydedilen 12 derivasyon sırasıyla kâğıt üzerine geçirilir. Kalbin çeşitli bölgelerinin rahatsızlıkları değişik derivasyonlarda belli değişiklikler meydana getirirler ve hekimin kalp rahatsızlığının cinsini ve bölgesini teşhiste yardımcı olurlar.
Elektrokardiyogram denilen bu yüzeysel kayıt işleminden başka, kalbe kadar sokulan ve miyokarda değdirilen kateter yardımıyla yapılan elektrokardiyogramlar da vardır. Bu işlem kalp adalesi ve onun fonksiyon bozukluğu hakkında daha doğru ve etraflı bilgi verir.
Elektrokardiyograf aleti, prensip olarak elektrik gerilimini ölçen hassas bir voltmetre ve bu gerilimi yükselten tertibattan ibarettir. Belli bir hızda geçen EKG kağıdına gerilim değişiklikleri anında yazdırılmaktadır. EKG kâğıtlarının çoğu sıcaklık karşısında siyahlaşan bir özelliğe sahip olarak imal edilir. Yazıcı çubuk da sıcak bir metalden ibarettir.
EKG'daki dalgaları
  Normal bir EKG'de p, QRS ve T diye adlandırılan 3 dalga ve bunlar arasında düz çizgiler vardır. Bu dalga ve çizgilerdeki değişiklikler normalden sapmaları gösterir. P dalgası kulakçıkların tenbih ile kasılmasını, QRS dalgası karıncıklara geçen tenbihin bunları kasmasını, T dalgası karıncıkların polarize (sakin) hale gelmesini gösterir. Dalgalar arasındaki mesafeler dalgaların süresi yükseklikleri (voltajları), şekilleri, düzenli olarak birbirlerini takip etmelerindeki değişiklikler kalpte olabilecek yapı değişikliğini veya hastalığı gösterebilir.
  EKG bugün hekimlere yardımcı olan modern bir tetkik metodudur. Bununla beraber EKG kalpteki rahatsızlıkları tam bir doğrulukla göstermeyebilir. Çünkü EKG kayıtlarının normal sınırları çok geniştir. Ayrıca bir kalp hastasının EKG'si normal görünebileceği gibi EKG'si bozuk gibi görünen kişinin kalbi sağlam olabilir. EKG kalp hastalıklarının teşhisinde hekimin muayenede bulduğu araz ve belirtiler ile birlikte değerlendiğinde ve diğer tahlil ve filmler de gözönünde bulundurulduğunda yardımcı olur. Aksi takdirde EKG yanıltıcı da olabilir.
  Eforlu EKG: Hastanın bir merdiven çıkıp inmesi veya yürüyen bir zemin üzerinde yürütülerek yorulması esnasında çekilen EKG olup, bilhassa başlangıç halindeki kalp damar sertliğinin teşhisinde kullanılır.


İlk Pil

                                
 
  Günümüzde kullanılan en önemli araçlardan biri olan pil, 1800 yılında tesadüf sonucu bulunmuştur.Elektriğe ilişkin bilgiler, M.Ö. 6. yüzyıl yıllarına kadar gitmekle [kaynak belirtilmeli] birlikte bilimsel olarak ilk defa 17. yüzyılda ele alınmıştır. Ancak 19. yüzyıla kadar bilinen elektrik türü, bir kumaşa sürterek elde edilen ya da yıldırım elektriği olarak bilinen statik elektriktir. 19. yüzyılda buna elektrik akımı eklenmiş ve sürekli elektrik akımını mümkün kılan pil icat edilmiştir. Elektriğin bu dalındaki çalışmaları başlatan kişi, ünlü kurbağa deneyi ile tanınan Luigi Galvani (1737–1798)’dir.
  1780 yılında yaptığı deneylerin sonuçlarını 1791’de açıklayan Galvani, "hayvansal elektrik" teorisini ortaya attı. Bu teorisini, rastlantı sonucu ölü bir kurbağanın bacağındaki sinirlerin neşter ile kesildiğinde kasıldığını gözleyerek oluşturmuştu. Buna göre, canlıları oluşturan hücreler elektrik içermekteydi.
  1793'de Galvani'nin deneylerine devam eden Alessandro Volta (1745–1827) kurbağa bacağı kasılmalarının farklı iki metalden kaynaklandığını bulur. Bacağın uyarılması, birbirine benzemeyen iki farklı metalden ve hücrelerin sıvı içermesinden kaynaklanıyordu. O hâlde elektrik elde edebilmek için iki farklı metale ve sıvıya ihtiyaç olmalıydı. Bundan yararlanarak bakır ve çinko madenleri alarak aralarına tuzlu suya batırılmış süngerler yerleştiren Volta, elektrik akımını elde etmeyi başardı. Böylece Volta Pili adı verilen pili buldu (1800).
  Böylece Volta, Galvani'nin biyolojik deneylerinin sonucu olan Hayvansal Elektrik Teorisi’ni ortadan kaldırdı. Galvani’nin deneyleri bilim tarihinin en ilginç olaylarından birisidir. Galvani ve Volta arkadaştılar ve Galvani asla Volta’ya kuramını ortadan kaldırdığı için kin duymadı. Volta da Galvani’nin deneylerinin güzel ve şaşırtıcı deneyler olduğunu yazmaktaydı. Çalışmalarından ötürü Napolyon onu ödüllendirdi ve Avusturya İmparatoru, onu Padua Üniversitesinde Felsefe Fakültesi Başkanlığına getirdi. Ölümünden 54 yıl sonra 1881’de Volt adı, elektrik gücü birimi olarak onun anısına ithafen kullanılmaya başlandı.

İlk Laptop

                           
 
  Dizüstü bilgisayar taşınabilir türdeki kişisel bilgisayarlara verilen addır.Bir dizüstü bilgisayar bir masaüstü bilgisayarın klavye, fare ve ekran gibi bileşenlerini tek bir parçada toplar.Dizüstü bilgisayarlar bir AC bağdaştırıcıdan gücünü alır ve şarj edilebilir bir batarya ile güç kaynağından uzakta da kullanılabir.Dizüstü bilgisayarlar küçük ve taşınabilir olmaları açısından avantajlıdır.
Ilk portatif DOS bilgisayarini 1985 de Siemens Nixforf üretmiştir. Homecomputer yani ev bilgisayarı sınıfında ilk portatif bilgisayar ise Commodore 64 SX olarak 1984 de piyasaya sürüldü.
Dizüstü bilgisayarlar günümüz dünyasının en çok gelişen ve en çok ilgi gören teknikbilim (teknoloji) aygıtlarından biri olmuştur. İlk dizüstü bilgisayarı üreten şirketler Sony ve Compaq'tır.
  Masaüstü tabir edilen klasik ev ve iş bilgisayarlarına seçenek olarak geliştirilen dizüstü bilgisayarların yapılmasındaki temel amaç taşınabilir kullanım sağlamaktır.İlk olarak laptop (dizüstü bilgisayar) terimi 1983 yılında NEC UltraLite ve Compaq LTE model bilgisayarlar için kullanılmıştır. Laptop (dizüstü bilgisayar) sözcük anlamı olarak İngilizce (diz-üstü) sözcüklerinden türetilmiştir ve adında da taşınabilirlik birinci sırada yer almıştır. Ancak daha sonra laptop bilgisayarların kullanımının yaygınlaşmasıyla, sağlık örgütlerinin ve bilim çevrelerinin dikkati bu dala daha fazla yoğunlaşmıştır. Bulunan bulgularda dizüstü bilgisayarlar ilk defa düş kırıklığına uğratmış ve dizüstünde kullanımlarının sağlık açısından uygun olmadığı bulunmuştur.
Aslında bu bulgu 'dizüstü' dünyasına yeni bir ad konması anlamına geliyordu. Bu zamandan sonra birçok dizüstü bilgisayar üreticisi bu bilgisayarları defter (notebook) bilgisayar adı altında satmaya başlamıştır. Bugün Avrupa ve Amerika'da geniş bir ölçüde kullanıma ev sahipliği eden ad da defter bilgisayarlarıdır.
  Dizüstü bilgisayarlar ilk çıktıkları zaman büyük ilgi görmesine rağmen hızlı bir şekilde yaygınlaşamamış önce iş dünyasına ve iş adamlarına hizmet etmiş daha sonrada üretim maliyetlerinin ucuzlamasıyla ev kullanıcılarına ulaşmıştır. İlk başta tasarım amaçlarının başında klasik defter yerini tutup not tutturmaya yarayan bir aracı olarak görülsede 2000'li yıllarda bu düşünce değişip daha performanslı notebook ürünlerinin satışa sunulmasına başlanmıştır. Bugünlerde 2006-2007'li yıllarla birlikte evrimlerini tamamlayan notebook bilgisayarlar, en dişli rakipleri masaüstü bilgisayar'larla yarışır ölçüye gelmiş hatta bu yarışı bir adım önde götürmeye başlamışlardır. İlk çıktıkları yıllarda 10.000 $ gibi satış fiyatlarından alıcı bulurlarken bugün 550 $ civarında dahi dizüstü bilgisayarlara sahip olmak olanağı doğmuştur.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

İlk Sinema Makinesi

  Türkiye'nin kömürle çalışan ilk sinema projeksiyon makinelerinden biri, Kütahya Şeker Fabrikası'nda korunuyor.

1954 yılında üretime başlayan fabrikada, işçilere, işçi ailelerine ve vatandaşlara film gösterimi yapılabilmesi amacıyla sinema salonu kuruldu. Aynı yıl yurt dışından getirilen İtalyan üretimi sinema projeksiyon makinesiyle işçiler, aileleri ve vatandaşlara uzun yıllar siyah-beyaz sessiz filmler izlettirildi.

  Sinema salonları sayısının artması, televizyon ve video sistemi kullanımının yaygınlaşması sonucu 1970'li yıllarda sinema salonunun kapatılmasıyla buradaki projeksiyon makinesi de işlevini yitirdi.

  2004 yılındaki özelleştirmenin ardından fabrikayı devralan Kiler ve Torunlar gruplarının idarecileri, tarihi değere sahip projeksiyon makinesini, pancar eleme ünitesinin üst katındaki özel odada korumaya aldı.